"Kuran" buraya yönlendirilmektedir. Diğer kullanımlar için Kuran (anlam ayrımı) sayfasına bakınız. Show
Kur'an (Arapça: القرآن el-Kur'an) veya Kur'an-ı Kerim, Müslümanlara göre, ayetleri Allah tarafından Cebrail adındaki melek aracılığıyla İslam peygamberi Muhammed'e vahiyler hâlinde indirilen bir kutsal kitaptır.[1][2][3] İslam inancında, Kur’ân, Muhammed'in gerçek bir peygamber olduğunu kanıtlayan,[4] O'nun en önemli ve en büyük mucizesidir.[5] İslam hukukunun (şeriat) oluşturulmasında hadis ile birlikte dayanak alınır[6] ve Müslümanlar ibadetlerinde Kur'an'dan çeşitli bölümleri okurlar.[7] Günümüzde Müslümanlar arasında, Kur'an'ın değişik okuma şekillerine bağlı olarak farklı mushaflar bulunduğu bilinmektedir. Bunların en yaygını Hafs Mushafı ve Verş Mushafıdır.[8] Ancak bu değişikliklerde okuyuş şekillerinin ötesinde farklılıkların bulunduğu da araştırmacılar tarafından ortaya konmuştur.[9] Bazen geçmiş uygulamaları bilmeden Kur'an'ı anlamak imkansızlaşır; tarihsel olarak insanlar, aydan daha büyük bir zaman birimi kullanmıyordu. "Ben 200 yaşındayım." diyen biri, aslında ayları sayıyordu, yılları değil. Gerçekte 16 yaşındaydı.[10] "Nuh'u kavmine gönderdik de içlerinde elli yılı müstesna bin sene durdu." (Ankebut 14) Benzer bir sıkıntıya " O gün يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ ; bacak açılır ve secdeye çağrılırlar ama güç yetiremezler" (Kalem 42.) ayetinin anlaşılmasında rastlanır. Mealcilerin “paçaların tutuştuğu” şeklinde çevirdiği ifade, bir hadisle birlikte eski tanrı heykelleri gözden geçirildiğinde daha anlamlı hale gelmektedir. Çünkü bu yapılarda, sağ ayağı önde ve bir baldırı açık olan heykel, bu heykelin bir tanrı heykeli olduğunun kanıtı olarak yorumlanmaktadır.[11][12] Kur’anın anlaşılmasında okuyucunun bilmesi gereken bir konu da şairler için kullandığı olumsuz ifadelere (26:224-225) rağmen, kendisinin özellikle Mekki surelerde kendisini hissettiren bir şiir dilini kullanıyor olmasıdır.[13] Müellif İsmail Durmuş İslam ansiklopedisinde “mübalağa sanatı”nın şiirin temel karakteristiği olduğu üzerinde durmaktadır.[14] Kur’an’a dayalı düşünce ve uygulamalar günümüzde evrensel insan hakları, cinsiyet eşitliği ve bireysel özgürlükler bakımından problemli uygulamalardır.[15][16][17][18][19][20][21][22][23][24][25] Mustafa Öztürk ve Fazlur Rahman Malik gibi tarihselci anlayışa sahip ilahiyatçılar Kur’an’daki birçok hüküm ve ifadenin, yazıldığı dönemin anlayışını yansıtan (tarihsel) ifadeler olduğunu, evrensel ahlak değerlerine uymayan, ganimetler, kölelik, evlilik, cezalar gibi Kur’ani hükümlerin günümüzde bağlayıcılık ifade etmediğini, bu hükümlerin Kur’an’ın ilahi niteliğine dokunulmamak şartıyla terk edilmesi gerektiği görüşlerini ifade etmektedirler.[26] Paralel hikâyeler; Kur'an'da adı 136 kere kullanılan Musa'nın bulunuşu, Alma-Tadema, Akkad kralı Büyük Sargon için de benzeri anlatılan bir hikâyedir.[27] (Kasas 7-9 / Mısır'dan Çıkış 1:15-22). Etimoloji[değiştir | kaynağı değiştir]Kur’ân sözcüğü Arapça okudu anlamındaki qarâ'â (قرأ) sözcüğünün üç harfli mastarıdır, "okunan şey" veya "okumak"; Kerîm ise "soylu, asil" ve "eli açık, cömert" anlamlarına gelir.[28] Kur’ân'da Kur'an "okunan, okuyuş, okuma" "ekli, katlı, derli" anlamlarında kullanılır. Biz onu, akıl etmeniz için Arapça "okunuş"la indirdik. (Yusuf: 2) Kur’ân okuyacağında kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığın. (Nahl: 98) Kur’ân okunduğunda onu işitin de durup düşünün ki merhamet olunasınız. (A'râf: 204) Kur'anda kullanılan "El-kitap" (Bakara: 1,2), "el-Furkân" (Furkân: 1), "ez-Zikr" (Hicr: 9), "en-Nûr" (Nisâ: 174), gibi kelimelerin de Kur'anı ifade ettiğine inanılır. Dini anlatımlarda Furkân-ı Hâkim, Mushâf-ı Şerif, Kelâmullah, Kitâbullah gibi isimlerle de anılır. Tarihçe[değiştir | kaynağı değiştir]Peygamberlik dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]Rivayetlere göre daha sonraları Kur'ân'ı oluşturmak üzere derlenen vahiyler Muhammed'e 610 yılında, Ramazan ayı ve Kadir Gecesi'nde Mekke yakınlarında Nur Dağı üzerindeki Hira Mağarası'nda inzivada iken başlar, vahyin 13 yılı Mekke, 10 yılı da Medine dönemi olmak üzere 23 yıl sürer.[29][30] Buna göre Mekke’de gelen vahiyler "Mekkî", Medine'de gelen vahiyler ise "Medenî" olarak adlandırılır. İnananlar arasında ilk vahiyin Yaratan Rabbinin İsmi ile oku. İnsanı bir pıhtıdan yarattı. Oku ve senin Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Ki O, kalem ile insana bilmediği şeyleri öğretti. (Alak: 1-5) ayetleri olduğuna inanılır. Kur’ân, vahiy kâtipleri tarafından zaman zaman deri, kemik gibi çeşitli nesneler üzerine yazıya geçirilmekle birlikte, tamamının Muhammed hayattayken yazıya geçirilip geçirilmediği konusu tartışmalıdır.[31] en:Theodor Nöldeke, sureleri sınıflandırırken Mekkî surelerden Medenî surelere geçişte O'nun uslubunun kısa ve şiirsel anlatımlardan uzun ifadeler içeren "nesir" diline evrilmesini esas almıştır.[32] Mekke vahiyleri hacimsel olarak Kur’ân'ın 2/3 kısmını oluşturur. Bu dönemde vahiyler sözlü olarak ezberlenmiş, daha sonraki hicrete yakın birkaç yıl ile Medine dönemi olarak ifade edilen yazım döneminde kayda geçirilmişlerdir.[29][30] Nuh'un gemisi, Zübdetü't-Tevarih. Gılgamış Destanı Tevrat ve Kur'an'da yeniden yorumlanır.[33][34] Ancak gemi, Tufan sonrasında Tevrat yazarlarına göre Ararat dağına oturduğu halde, Kur'anda Cudi dağına oturtulur. İçerik: Mekkî âyet ve sureler İslam inanç ve ahlâkı ile ilgili konuları kapsar; Allah'ın birliğine, meleklere, peygambere, kitaplara ve Âhiret Günü'ne iman gibi konular işlenir, Allah ile eş tutulan putlar reddedilir, İman, ölüm, hayat, kıyamet, âhiret, cennet, cehennem gibi konular eski kavimlerin başlarına gelenler üzerinden şiirsel bir dille işlenir. O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de bir şeriat kıldı" ayetiyle Kur’ân'ın Âdem'den itibaren devam eden tevhid dini ve vahiy zincirinin devamı olduğu vurgulanmıştır. (Şura: 13) Medine dönemi: Bu dönemde ahlak ve ibâdetler dışında insanlar ve toplumlar arası ilişkilerle ilgili düzenlemeler de Kur'an'da yerini alır.[35][36][37] Çünkü İslam toplumunda bu hükümleri uygulayacak yeterli askeri ve yaptırım gücüne ulaşılmıştır. İslami literatürde adına sebeb-i nüzul denilen olaylar ve sorunları çözümleme ve yönetme amacıyla şer'i hukukun kuralları, anlaşmalar, barış ve savaş (cihad) ayetleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu dönemde Muhammed yönetiminde, küçük bir site İslâm Devleti, Medine'de oluşmuştur.[38] Tarih ve arkeoloji araştırmaları[değiştir | kaynağı değiştir]Muhammed'in hayatı, kıble ve Kur'an'ın ilk yazım yeri olarak Mekke 1970'li yıllardan bu yana tartışılır olmuştur. Mekke'nin, arkeolojik araştırmalarda İslam öncesine gitmeyen yeni bir şehir olarak ortaya çıkışı, tarihi kaynaklar ve haritalarda adının 8. yüzyıl öncesinde geçmemesi,[39] ticaret yolları üzerinde olmaması yanında toprağının tarıma uygunsuzluğu,[40] ayrıca erken İslam tarihi hakkında ipuçları veren Kur'an ve hadis rivayetlerinde tanımlanan bazı yer isimleri ve özellikleri ile uyuşmazlıklar gibi nedenlerle Revizyonist İslam Araştırmaları Okulu olarak adlandırılan tarihçiler Muhammed'in kurgusal (veya Patricia Crone, Michael Cook gibi diğerleri ise O'nun gerçek ama daha kuzeyde yaşamış) bir kişilik olabileceğine inandılar. Onlara göre Kur'anda 16 kere anılan Mescid-i Haram Kuzeybatı Arap Yarımadası'nda bulunmaktaydı.(Rivayet kültürüne dayalı klasik eserlerde ifade edildiği gibi günümüz Mekke'sinde değil)[41][42][43][44][45][46] Bunun yanında Taifte bulunan bir taş yazıt Mescid'i Haram inşa tarihini 78 olarak veriyor.[47] İslam'ın çıkış yıllarında Arabistan'da çok sayıda bölgesel dil ve alfabe kullanılmaktaydı. Kur'an yazımında kullanılan dil ve alfabenin kuzeyde gelişen, Suriye ve Kufeye kadar uzanan Nebati-Aramaik dil (erken Arapça) olduğu ifade ediliyor.[48][49] Aynı dönemde Hicaz ve Yemen bölgelerini içine alan alanlarda Yemen dili ve alfabesi kullanılmaktaydı. Abdülmelik zamanında alfabe ve son şekli verilerek resmileştirilen Kur'an'la birlikte ve Arapça resmi dil haline getirilmiş, diğer bölgelere yayılmıştır. (bkz. İslam'ın yayılışı; Araplaşma)[50][51][52] Muaviye'nin sonrasında çıkan karışıklıklarda Yezid askerlerince yıkılan,[53] Kabe'nin aslına uygun olarak yeniden yapılmasının İslam dünyasında uzun süre tartışıldığı ancak bunun gerçekleştirilemediği [54] geleneksel tarih kitaplarında da ifade edilen bir konudur. Kıble üzerinden yapılan bazı araştırmalar İslamın ilk kuruluş yeri olarak Petrayı öne çıkarmıştır.[55] Sana'a el yazmaları. UV ışık kullanılarak ortaya konan "altmetinler" günümüz Kur'anlarından çok farklıdır. Gerd R. Puin bunun gelişen bir metin anlamına geldiğine inanıyordu.[56] Benzer bir ifade "Lawrence Conrad" tarafından Muhammed'in biyografisi için kullanılır. Çünkü O'nun incelemelerine göre H. ikinci yüzyıla kadar Peygamber'in doğum tarihiyle ilgili İslami bilimsel görüş, 85 yıllık bir çeşitlilik sergilemişti.[57] Kanadalı yazar Dan Gibson "Quranic Geography" ismiyle kitaplaştırdığı araştırmalarında, en eski camilerin mihrap yönlerinin Petra'yı gösterdiklerini,[58] ayet, hadis ve siyer kaynaklarındaki bazı ipuçlarının da Muhammed'in Petra'da yaşadığını ve buradan Medine'ye göç etmiş olduğunun işaretlerini verdiğini ifade etmiştir. Ona göre Kur'an'da bahsedilen “bekke” veya “mekke” sözcükleri de Petra'yı ifade eden kelimelerdi. İlk kıble ise Mescid-i Aksa değil Petra'da Al-Lat tapınağı olarak kullanılan kübik yapı olmalıydı. Harici video
Bu yapı Müslümanların İkinci Fitne olarak niteledikleri Abdullah bin Zübeyr ayaklanması sırasında mancınıklarla yıkılmış, İbni Zübeyr karataşı Kabe'de bulunan diğer kutsal eşyalarla birlikte alarak Emevi saldırılarından uzakta, bugünkü Mekke'nin bulunduğu yere taşımış, yeni tapınağı burada inşa etmişti. Emevilere karşı Abbasilerin desteğini kazanan yeni mekan birkaç yüzyıllık bir geçiş dönemi sonunda tamamen benimsenmiş, yeni yapılan camilerin yönü Mekke'ye dönük olarak inşa edilmeye başlanmıştı. Ancak Emevi etkisinde kalan Kuzey Afrika ve Endülüs camileri yönlerini bambaşka bir yöne, Güney Afrika'ya çevirerek yeni kıbleye karşı çıkmaya devam etmişlerdi.[59][60] Konu ile ilgili ortaya atılan bir diğer iddia ise “bekke”nin bekaa ile bağlantılı olarak ele alınan Kudüs kenti olduğu yönündedir.[61][62] Bu sonuçlara, ilk Müslümanlar Kâbe'nin yerini doğru hesaplayamadılar,[63][64][65] Abdullah bin Zübeyr olayı ile ilgili 7.ve 8. yy. yazarları John bar Penkaye ve Theofanis Petra'dan değil Mekke'den bahsetmişlerdi,[66][67][68] Kur'an putperestliğe sıklıkla atıfta bulunuyor, Bizans eyaletlerinde pagan uygulamalar çok daha önceden yasaklanmıştı [69] gibi savlarla karşı çıkıldı. Hicaz bölgesinde Arapçanın kullanıldığını gösteren belge ise, Ömer tarafından Mekke valisi olarak atanan Halid bin Velid'in oğlu Abdurrahman'a ait MS 660'lara tarihlenen taş yazıttır.[70] Robert Hoyland'a göre bölgede o döneme ait mezar metinleri, duvar yazıları ve taş yazıtlar üzerinde Arapça yazılar bulunuyordu.[71][72] Batlamyus (MS 100-170) Arabistan'da aralarında "Macoraba" isimli bir yerleşimi de saydığı 50 yerleşimin listesini yayınlamıştı. Geçmişte Macoraba'nın gerçek Mekke olduğu konusunda genel bir fikir birliği olmasına rağmen, bazı bilim adamları bu sonucu sorguladılar.[73][74][75] Modern veriler kullanarak Mekke ile çağrışım yapan antik yer isimlerini Mekke ile eşleştirme eğiliminde çalışmalar ve bu tutumu yanlışlayan araştırmalar günümüzde de devam etmektedir.[76][77][78] Öte yandan haritalı Coğrafya'nın en eski el yazmalarının Batlamyustan 1000 yıl sonra, 12. yüzyıl sonlarında Bizans'ta başladığı biliniyor. Batlamyus'un kendi haritalarını çizdiğine dair somut bir kanıt yoktur. Bunun yerine, coğrafi verileri daha sonraki harita yapımcılarının uyarlamasına izin veren bir dizi sayı ve diyagram kullanarak dijital biçimde iletti.[79] Ancak başlangıç meridyenini sağlam bir şekilde belirleyemediği için, vermiş olduğu koordinatlar hatalıdır.[80] Bu haritaların Batlamyusa referans veren çok daha sonraki yüzyıllara ait sürümlerinde Macoraba ve diğer yerleşimlerden bahsedilmektedir. İslamın erken tarihlerinde yazılan eserler konum belirlemekten uzaktır; Süryani yazar John bar Penkaye[66][67][68] ve John Damascene Mekke'den çölde bir yer olarak bahseder.[81] Ayrıca Arapların küp şeklinde yapılan ve İslam öncesi Arabistanda oldukça yaygın olan put evlerine Kabe adını verdikleri biliniyor.[82] Bu yapıların İslamlaşma döneminde tahrip edilmesiyle Müslümanlar arasında başlangıçtan bu yana sadece tek bir tane Kâbe'nin, Mekke'de var olduğu algısı da yerleşmiştir. Rivayet kültürüne dayalı eserlerin dışında tarih bilimi açısından İslamın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konusu günümüzde belirsizliğini korumakta, bu konuda farklı coğrafyalara işaret eden bulgular ileriye sürülmektedir.[83] Tartışmalarda Petra dışında Kûfe ve Hîre (Güney Irak) bölgeleri öne çıkmaktadır. Bizans kronikleri ve Hristiyan din adamlarının kayıtları, basılı paralar ve Abbasiler döneminde İslam’ın hikâyesinin yazılma sürecine katılan hadisçi ve tarihçilerin yaşam bölgeleri, Hire, Yathrib gibi bazı antik şehirlerin isimleri ve diğer bulgular (Kur'an'ın kültür coğrafyasına işaret eden ayet içerikleri, kullanılan yazı tipi vb.) Muhammed’in ve erken dönem İslam coğrafyasının Güney Irak bölgesi ile ilişkilendirilmesine ve Muhammed’in hayat hikâyesinin birden fazla kişinin hikâyelerinin birleşimi olabileceği kanaatine yol açmıştır.[42][84][85][86][87][88][89][90][91][92][93][94][95][96] Derlenmesi ve kitaplaştırılması[değiştir | kaynağı değiştir]Kur’ân Muhammed'in ölümü sırasında olasılıkla sahabeden değişik kişilerin ellerinde küçük yassı taşlar, rıka denilen deri, ağaç yaprağı, bir çeşit kağıt, deve ve koyun kemikleri, ektab olarak ifade edilen ağaç parçası gibi malzemeler üzerine yazılmış[97] dağınık parçalar hâlinde bulunuyordu. Halife Ebu Bekir (ö. 634) zamanında kurulan bir komisyonla Kur’ân parçaları bir araya getirildi.[98][99][100] Muhammed'in ilk vahyi, Alak Suresi, Kur'an düzenlemelerinde 96. sıraya konmuştur, güncel yazı stiliyle Rivayete göre Yemâme savaşlarında 70 kadar hâfızın ölmesi üzerine Ömer bin Hattab dönemin halifesi olan Ebu Bekir’e başvurarak konunun görüşülmesini ister. Ebu Bekir, Zeyd bin Sâbit başkanlığında aralarında Abdullah bin Zübeyr, Sa'd bin Ebi Vakkas, ve Abdurrahman bin Haris bin Hişâm'ın da bulunduğu bir komisyon kurdurur. Zeyd, elinde yazılı "Kur’ân" metni olan herkesin bu metinleri getirmesini, ayrıca metinleri bizzat Muhammed'den duyduklarına dair iki güvenilir şahid gösterilmesini ister. Olası imla hataları için Osman bin Affan tarafından bu komisyona "Kureyş'e göre yazın" emri verilir. Ortaya çıkartılan ve "sayfalar hâline getirilmiş" ya da "iki kapak arasındaki sayfalar" anlamına gelen[101] imam mushaf Ebu Bekir'in ölümünden sonra Hafsa'ya emanet edilir. Kişisel mushaflarA. Jeffery'e göre İslam’ın erken dönemlerinde yirmi sekiz adet şahsi mushaf bulunmaktaydı. Bu mushaflarda bugün resmi mushaflarda bulunanlardan farklı olarak İbn Mes‘ûd’un mushafında Fâtiha ve Muavvizeteyn sûrelerinin mevcut olmadığı, Übey b. Kâ‘b’ın mushafında kunut dualarının iki ayrı sure olarak yer aldığı, Ali’nin mushafını nüzûl sırasına göre tertip ettiği bilinmektedir.[102]Düzenlenmesi[değiştir | kaynağı değiştir]Bugünkü Kur'an sureleri sure ve ayetlerin yazılış (İslami literatürde iniş) sırasına göre değil, Fatiha dışında kabaca surelerin uzunluğuna göre dizilmişlerdir. Kur'an'a kronolojik sıraya uymayan bugünkü şeklinin Osman zamanında verildiğine[103] ve çoğaltılarak değişik şehirlere dağıtıldığına inanılmaktadır. Bununla birlikte bilinen en eski el yazmalarından olan Sana'a el yazmalarından incelenen 926 parçanın %22'si bilinen Kur'an'dan tamamen farklı bir yazılış, linguistik ve surelere ait diziliş farkı sunmaktadır.[104] 648'de Ermenistan ve Azerbaycan'ın fethinde Şamlı ve Iraklı askerlerin farklı okuyuşları tartışma ortaya çıkardı. Bu tartışma üzerine Huzeyfe bin Yemân, Halife Osman bin Affan'a başvurarak bu durumun düzeltilmesini, ihtilafın ortadan kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Osman bin Affan, Zeyd bin Sâbit'i tekrar görevlendirerek, Ebû Bekir'in emriyle derlenmiş olan Kur’ân'ın çoğaltılmasını emretmiş ve çoğaltılan mushaflar çeşitli İslam merkezlerine gönderilmiş,[105] bunun ile farklılık gösteren diğer mushaflar yakılmışlardır.[106] Böylece, Muhammed'in ölümünden sonra 20 yıl içinde Kur'an'ın derlenip yazıya geçirilmesi ve çoğaltılması yapılmıştır.[107][108] Tılsımlı tunik (15-16. yy, Kuzey Hindistan, Metropolitan Müzesi) Ehli Beyt/Şii iddialarıBunlardan en önemlisi Kur'an'ın toplanması esnasında ehli beytin faziletleri ile alakalı bazı parçaların Osman mushafına alınmadığı yani Kur’an’ın tahrif edildiği iddiasıdır. Şehristânî ilaveten aslında Ahzab suresinin Bakara suresine denk 300 ayetlik bir sure olduğunu ve recm âyetinin de onda bulunduğu ifade ederek, bu suredeki pek çok ayetin ridde savaşlarında kaybolduğuna dair bir dizi rivayete yer verir.[102]Emeviler dönemi düzenleme ve değişiklikleriEn erken yazımı döneminde, Arap alfabesi, bugün kullanılan 28 harfe karşılık, noktalama gibi hiçbir yardımcı işaret içermeyen 22 harfi karşılayan 15 farklı harften oluşmaktaydı.[109] Kur’ân'ın ilk yazılışındaki alfabetik yetersizlikler sonraki zamanlarda kıraat mezheplerini ortaya çıkartmıştır.[110] Emevi valisi Haccac'ın emriyle ilk defa aynı şekilde yazılan farklı harfleri ayırt edebilmek için noktalama işaretleri ve sesli harfler oluşturuldu.[111][112] Haccac üzerinde birtakım değişiklik ve düzenlemeler yaptırdığı yeni Kur'an metninin resmi nüsha olarak belirlenmesi amacıyla eski yazım Kur'anları toplatarak yaktırmış ve yerine yeni yazım Kur'an metinlerinin dağıtılmasını sağlamıştır.[111]Uzatma, nokta, hareke gibi işaretlerin yer almadığı bu yazıma Emeviler döneminde ilâve edilen işaretlemelerle okuyuş şekli de (tecvid) yazılı olarak belirlenmiştir.[113] Farklı yazım şekillerine sahip farklı kuran nüshalarında, surelerin anlamları da değişebilmektedir.[114] Başlangıçta Kureyş lehçesi ile okunan Kur’ân'ın sonradan 7 Arap lehçesiyle okunmasına müsaade edilmiştir.[115] İslam toplumundaki yeri[değiştir | kaynağı değiştir]Geleneksel anlayışta Kur’ân abdest alınarak tutulur. Bunun sebebi Vakıa Suresi 79. ayetinde "O'na (Kur’ân'a), ancak tertemiz olanlar dokunabilir." denilmesidir.[116] Kur’ân'ın bütün metnini ezberleyen kişiye hâfız denir. Kur’ân'ı düzgün bir sesle okumaya tilavet denir. Müslümanlar günlük ibadet olan namazı kılabilmek için Kur’ân'dan en azından birkaç âyeti ezbere bilmek zorundadırlar: Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun, salâtı ikâme edin/namazı kılın. (Müzzemmil Suresi : 20) 9. yüzyılda İslam akait mezhepleri arasında Kur'an'ın ezeli ve ebedi olup olmadığı, bir diğer ifade ile yaratılmışlardan olup olmadığı konusu üzerinde büyük tartışmalar yaşanmıştır. Bazıları Kur'an'ın Allah ile birlikte ezeli olarak var olduğu, dolayısıyla yaratılmadığı görüşünü benimsemişler, akılcılığı ön plana çıkaran Mutezile mezhebi ise Kur'an'ın yaratılmış olduğu görüşünü benimsemiştir. Sufilere göre bu tartışma yapay ve yanlıştır.[117] Tevhidin öncüsü olarak[değiştir | kaynağı değiştir]Müslümanlar, Kur'an yanında İncil, Tevrat ve Zebur'u da Allah tarafından insanlara, Onları tevhide çağıran gönderilen kutsal kitaplar olarak inanırlar.[118][119][120] Bunun yanında, diğer üç kitabın sonradan tahrif edildiğine, son kutsal kitap olan Kur'an'ın ise Kıyamet'e kadar Allah tarafından korunacağına da inanırlar.[7][121] Kur'an'ın İslam'da ilk insan, aynı zamanda ilk peygamber olduğuna inanılan Adem'den itibaren gönderilen ilahi metinlerin tamamlayıcısı olduğuna inanılır.[1] İslami tasavvufta olduğu kadar cihatçı anlayışta da -pagan kültüre karşı bir saldırı aracı olarak- sıkça tekrarlanan bir Kur'an önermesi olarak tevhid tarihsel olarak politeizm zemininde gelişir. Mevcut tarihsel verilerin sonuç çıkarmamıza izin verdiği ölçüde, Mısır kralı Akhenaton’un tek tanrıcı güneş ibadeti (Aten dini), katı ve açık monoteizmin (MÖ. 14. yüzyılın ortası) ilk tarihsel ifadesi olarak kabul edilebilir.[122] İsrail toplumunda ise Yahve bütün tanrıların en büyüğü olarak öne çıktı.[123] İslami terminolojide şirk olarak nitelenen pagan kültürüne karşı Kur'anın tutumu ise şöyle özetleniyor;İslam öncesi Araplar ağaçlar, kuyular ve dağlara ilişkin kıssa ve mitolojiler kurgulamış, Safa, Merve, Ebû Kubeys, Arafat, Mina ve Müzdelifede bulunan kaya ve dağlara ilişkin kültler oluşturmuşlardır. Kur’an, bir kısım tapınmaları kaldırmasına rağmen kökleşmiş Arap mukaddesatıyla çatışmamış, aksine büyük oranda bu ritüelleri devam ettirmiştir.[124][125] Bu durum bazı İslami yorumcular tarafından tedricilik olarak değerlendirilir. Şeriat ve fıkıhta[değiştir | kaynağı değiştir]Birincil kaynak olarak Kur’ân'a dayandırılan şeriat kanunları kadın-erkek ilişkileri, savaş, evlilik, boşanma, miras paylaşımı, şahitlik gibi birçok konuda konulan kurallar ile yüzyıllar boyunca İslam toplumlarını ve sosyal hayatı düzenleyici etkiler yapmıştır. Klasik şeriat uygulamaları farz sayılan ibadetlerin terkini dinden çıkma saydığı ve onlara için ölüme varan şiddetli cezalar verdiği halde, insan hakları kavramının gelişmesi ile İslam ülkelerinde ibadetlerin ceza veya mükafatının uhrevi olarak değerlendirildiği, daha seküler veya kısmi şeriat uygulamaları ön plana çıkmaktadır. Klasik şeriat uygulamalarından bir kısmı insan haklarına karşı ciddi ihlaller içermektedir.[15][16] İslam fıkıh mezhepleri Kur'an’ı şeriatın birincil kaynağı olarak kabul ederler. Kur'an'a göre başlıca suçlar ve cezalandırma şekilleri şunlardır:
İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye ülkeler arasında şeriatı hiçbir şekilde uygulamayan, kısmen veya tamamen uygulayan veya bölgesel farklılıklarla birlikte uygulayan ülkeler: Yargıda şeriatı uygulamayan İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler Şeriatı kısmen (kişisel durumlarda: evlilik, boşanma, miras ve velayet) uygulayan, bunun dışında uygulamayanlar Şeriat kanunlarını bütünü ile kabul eden ülkeler Şeriatı bölgesel farklar gözeterek uygulayan ülkeler
Kısas[değiştir | kaynağı değiştir]Aşirete dayalı Arap toplum düzeninde kan davaları veya savaşların önlenmesi için kullanılan bir çözümleme aracıydı. Kısas toplumsal denklik üzerinden yürütülür, öldürülen kişinin kadın, erkek, köle-hür insan, seçkin ya da sıradan olması göz önüne alınarak katilin aşiretinden öldürülene denk birisi infaz edilirdi. Örneğin köleye karşılık ancak bir köle, kadına karşılık bir kadın öldürülebilirdi.[130][131][132] Eski toplumlarda suçun şahsiliği ilkesi bulunmamakta, çoğu zaman müessir fiilin kasdi bir eylem olup olmadığı da göz ardı edilerek, bir bakıma bir cinayet, karşı cinayet işlenerek cezalandırılırdı.[132] "Öldürülen insanlar konusunda size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, esire karşı esir, kadına karşı bir kadın. Kim, öldürülenin kardeşi tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, örfe uysun ve bedeli güzelce ödesin."(Bakara 2/178) Ayette geçen "kadına kadın" ifadesinin neshedilmesi ve ayette geçmediği halde Müslüman birisinin Müslüman olmayan bir kişiyi öldürdüğünde kısas uygulanıp uygulanmayacağı konuları tartışmalıdır.[133][134] Şeriat yasalarına göre köle bir insan hür bir insanı öldürdüğünde kısas yapılır, ancak hür bir insan bir köleyi öldürdüğünde kısas yapılamaz.[135] Abdülaziz Bayındır'a göre ilgili ayet ile Tevrat hükümlerinden dişe diş, göze göz, kulağa kulak, buruna burun ve yaralamalarda misliyle karşılık verme gibi kısas hükümleri kaldırılmıştır.[136] Kadın[değiştir | kaynağı değiştir]İslam'da ve Kur'an'da kadının yeri konusunda Müslümanlar arasında birbirinin tam aksi iki farklı eğilim görülür.[137] Bunlardan birisi İslam'ın kadını en yüksek mertebeye oturttuğu, kadınlara bütün haklarını verdiği şeklinde iken; diğeri ise Kur'an'ı ataerkil Arap toplumunun önyargılarını yansıtan, kadınları ikinci sınıf bir konuma hapseden bir metin olarak algılayanların tutumudur.[137] Ancak sorun Kadınların toplumsal konumları gibi dünyevi değerleri ile sınırlı değildir. Kur'ana göre kadınların ahiretteki kaderi de kocalarının kaderine bağlıdır.[138] İslam toplumlarında kadının durumunu İslam dininin kurallarının yanı sıra sosyal ve siyasi çevre, etnik yapı ve İslâm öncesinden gelen kültür mirası belirlemiştir. Bu sebeple İslâm dünyasında kadının her yerde ve her dönemde aynı konumda olduğunu söylemek mümkün değildir.[139] Ayrıca şeriat hukukunda erkeklerde olduğu gibi esire veya cariye kadınların giyim kuralları, dini ve toplumsal hakları ve sorumlulukları hür kadınlardan tamamen farklıdır. Çok eşlilik: Kur'an'da erkek evliliği ile ilgili ucu açık ifadenin [140] klasik Sünni anlayışında hadis rivayetleri kullanılarak sınırlandırılmasıyla erkeklerin en fazla 4 hür kadınla aynı anda evli olabileceğine karar verilir ve evlilik sayısı için üst limit belirlenir. Ancak İmamiye ve Zahiri mezhepleri bu sınırlamayı kabul etmeyerek üst sınırı 9 olarak kabul etmişlerdir.[141] Savaş esiri olarak kadın: Savaşlarda esir alınan kadınların durumu insan hakları açısından kritik bir meseledir. Geleneksel Kur'an yorumlarına göre bu kadınlar alınıp satılan cariyeler ile eşit ve ganimet olarak mülk edinilmiş kadınlardır.[142] Bu kadınların başkaları ile nikahlı olup olmadıkları göz önüne alınmaz ve diğer mülk edinilen kadınlar gibi, hak sahipleri (savaşçılar veya bunları satın alanlar) tarafından bedenleri üzerinde -rızaları alınmadan- cinsel tasarruflarda bulunulabilir.(Müminûn;5-6)[22] (Ayrıca bkz. İnsanlığa karşı suçlar ve savaş suçları, en:Sexual slavery in Islam) Kur'an'da kadın giyimi ile ilgili emir kipi ile ifade edilen cümlelerde kadın giyimi ile ilgili net bir çerçeve çizilmemesi, İslam'da kadın giyiminin yüzyıllar boyunca tartışılan, bir uçta sadece avret olarak tanımlanan edep yerlerinin[143] (cinsel organlarını) örtülmesini yeterli gören, diğer uçta kadının el ve yüzler dahil bütün bedeninin örtülmesini zorlayan[144] anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Günümüzde kadın eğitimine ve Onun sosyal hayata katılımına değişik rivayetler ve birkaç ayet -orijinal metni ve muhtemelen tarihsel bağlamından kopartılarak yapılan tercümeler- ile şiddetle karşı çıkan Köktendinci terör örgütleri İslam dünyasında varlığını sürdürmekte, eğitim kurumlarına ve özellikle kız öğrencilere karşı saldırılar düzenlemektedirler. (Bak. Taliban, Boko Haram, Malala Yusufzay) Bireysel özgürlük ve değerler anlayışının gelişmediği, Kur'an'ın Allah'ın emir ve yasaklarından oluştuğu anlayışıyla şeriat ve itaat kültürünün toplumsal belleğe sürekli olarak işlendiği, otokratik toplumlarda[145] tesettür yeni bir şiddet ve dinsel zorbalık [146][147][148][149][150] aracına dönüşebilmektedir. Korunduğu inancı[değiştir | kaynağı değiştir]Sana'a el yazmaları, Stanford '07 ikili yazmasının sağdaki sayfası. Üst katman Bakara suresinin 265-271 nolu ayetleridir. İkili katman Kur'an'ın ilk yazısının üzerine yapılan eklemeleri ve günümüz Kur'anları ile farklılıkları ortaya koymaktadır. İlk zamanlar vahiy kâtipleri tarafından papirüs, deri ve kemik üzerine yazılarak saklanan Kur'an ayetlerinin ilk nüshaları bulunmamaktadır.[151] Birmingham Üniversitesi'nin kütüphanesinde bulunan Hicazi yazı ile yazılmış Kuran parşömenleri üzerinde Radyokarbon yöntemi ile yapılan testlere göre, parşömenler 568-645 (%95'ten fazla bir olasılıkla) yıllarına aitti.[152] Günümüz İslam coğrafyasında birbirinden küçük ayrıntı ve anlam farklılıkları barındıran değişik Kur'an nüshaları bulunmakta ve kullanılmaktadır.[153] Müslüman alimlerin çoğunluğu, günümüz metninin Muhammed'in okuması ve hatta yazdırması ile oluşan Kur'an metni olduğuna inanırlar.[154] Batılı araştırmacılar Kur'an'ın orijinal metninin korunup korunmadığı konusunda farklı yaklaşımlara sahiptirler.[155] Dr. Daniel Brubaker en eski Kur'an metinleri üzerinde yapılan değişiklik, düzeltme ve eklemeleri konu aldığı sunumlu bir video serisini (Variant Quran) internet üzerinde yayınladı.[9] 1972'de Yemen'in Sana'a kentindeki bir camide eski Kuran'lardan oluşan bir kayıt keşfedildi – genellikle Sana'a el yazmaları olarak bilinir. Bu Kuran parçalarını uzun yıllar araştıran Alman bilim insanı en:Gerd R. Puin ve araştırma ekibi, 8. yüzyılın başlarına tarihlendirdiği el yazmalarının yaklaşık 35.000 mikrofilm fotoğrafını çekti. Puin, çalışmasının tamamını yayınlamadı, ancak alışılmadık ayet sıralamaları, küçük metin varyasyonları ve nadir imla stilleri kaydetti. Ayrıca bazı parşömenlerin yeniden kullanılmış parşömenler olduğunu öne sürdü. Puin, bunun sabit bir metin yerine gelişen bir metin anlamına geldiğine inanıyordu.[56] Mukatta ve 19 gizemi[değiştir | kaynağı değiştir]Mukattaa ve 19 sistemi, güncel metinler üzerinde yapılan bir çalışmayla Kur'an metninin 19 sayısının tam katları üzerine tasarlandığını ve bu sistemin kanıtlaması üzerinden Kur'an metninin değişikliklerden korunarak günümüze kadar korunduğunu savunan bir tez ileri sürülmüştür. Bu sayı sisteminin dayanağı olarak Müddessir suresinin 30. ayeti gösterilir.[156] Tezin savunucuları, 14 asırdır anlamları anlaşılmayan başlangıç harf setlerinin de bu sistem yoluyla açıklandığına inandılar. 1974 yılında Reşad Halife tarafından yayımlanan teze göre Besmele 19 harften oluşmaktaydı ve Kur'andaki sure sayısı 19'un 6 ile çarpımına eşit idi. Mukattaa harflerinin, başlarında yer aldığı surelerde 19'un katları şeklinde tekrarlandığı şeklinde ve Kur'anda Matematiksel bir mucize örgüsü bulunduğunu ifadeleri inanç gruplarınca da sıklıkla vurgulandı.[157] Tez yayımlandığı yıllarda İslam dünyasında büyük ilgi görse de 1985'te Reşad, bu sisteme uymadığı gerekçesiyle Tevbe suresinin, günümüz mushaflarının hemen hepsinde ayet olarak yazılan 128 ve 129 sıralı cümlelerinin[158] ayet olmadığını, kitabın yazımından sonra insanlar tarafından eklendiğini iddia etti. Bu iddiası İslam dünyasında büyük tepki çekti ve Reşad'ın Hicr suresinin 9. ayetini[159] inkar ettiği ileri sürülerek gelenekçi müslümanlar tarafından büyük oranda reddedildi. Harici video
Lüxenberg, Kur'an dilinin %10 kadar bir bölümünün Arami-Süryani dili üzerinden anlaşılabileceğini ileri sürmektedir. Din, mitoloji ve etimoloji üzerine çalışma ve araştırmalarını yayınlayan İlyas Özkan cümleleri kısaltma geleneği üzerinde durmakta ve Mukatta harflerinden E,L,M, E,L,R veya E,L,M,R gibi harflerin Süryani kiliselerinde ilahi olarak okunan Mezmurların başlangıç cümlesi olarak kullanılan "güçlü olan tanrı konuşuyor" gibi standart deyimlerin kısaltmaları,[160] Ya-Sin'in ise değişik zamanlarda geçirdiği dönüşümlerle İsa'ya dönüşen Yasû olduğunu[161] ifade etmektedir. (Ayrıca bakınız: Kur'anın Arami-Süryani dilinde okunması) Kur’ân'ın mucize olduğu inancı[değiştir | kaynağı değiştir]Sözde-Matta İncili'nde, doğumu yaklaşan Meryem taze hurma için ağacı silkeliyor,[162] Tema Kur'anda da tekrarlanıyor ve hurma-doğum ilişkisi üzerinden Kur'an'ın mucizeliği vurgulanıyor.[163] Müslümanlar arasında Kur’ân’ın harf, kelime sayıları, anlatım özellikleri, gelecekten ve bilimsel keşiflerden haber verme gibi değişik alanlarda büyük mucize örnekleri sergilediğine ve Kur’ân’ın bu sebeplerle taklit edilemeyeceğine inanılır. İ'caz-ül-Kur’ân, Kur’an’ı dil, anlatımda estetik, bilim tarafından daha sonraları bulunan ve açıklanan konuların Kur'an tarafından, hiç kimsenin bilmediği bir dönemde ortaya konulmuş olduğu gibi konuları araştırır, mucize oluş iddialarını[164] ve bunun dayanaklarını inceler. Moris Bükey The Bible, the Quran and Science, isimli kitabını yayımladığından beri Bucailistler Kur'anın yüzyıllar sonra keşfedilen bilimsel gerçekleri mucize olarak önceden haber verdiği ve dolayısıyla ilahi orijinli olduğu inancınını yaymaya başladılar.[165][166] Kur'an ve bilim konusu başkaları tarafından da ele alındı ve sahte bilim listelerine dahil edildi. Çarpıtmalar bilimin çarpıtılarak verilmesi veya ayetlerin çarpıtma, bağlamından kopartma veya ek ifadelerle yeni anlam kazandırma şekillerinde gelişebilmektedir. Anlam tabakaları; Batıni-Hurufi yaklaşımlar: Ebced, cifr[değiştir | kaynağı değiştir]Batıni anlayışa göre Kur'an ayetlerinin avam ve havasa yönelik gizli anlam tabakaları, işaretleri ve bağlantıları bulunmaktadır. Bu bağlantıların açığa çıkartılması için Ebced hesabı kullanılarak Arap alfabesindeki her harfe sayısal bir değer atanır ve böylece yazılar sayısallaştırılır. Bu yaklaşımlarda Ebced, Arap yazısı ve Kur'an tarihinin ortaya koyduğu kronolojik yazım düzeni gibi düzenleme ve yazım şekilleri atlanarak günümüz metinlerine uygulanır, ayetlerden yeni anlamlar ve çıkarımlar elde edilir. Bazı çevrelerde tevafuklu Kur'an nüshalarından da Kur'an'ın mucizesi olarak bahsedilir.[167] Harici video
Mesela: Arapçada demiri ifade eden Hadid kelimesinin ebced hesabıyla değeri 26'dır. 26, demirin atom numarasıdır. Ayrıca belirlilik ekiyle birlikte (El-Hadid) kelimenin ebced karşılığı da 57'dir. Bu da demirin durağan izotoplarından birinin kütle numarasıdır.[168] Kur’ân'da demirden bahseden sure Hadid Suresi Kur’ân'ın 57. suresidir. İddialara göre Kur’ân'da geçen bazı sözcüklerin buna benzer anlamlı tekrarları bulunmaktadır.[169][170][171][172] Said Nursi de Risale-i nurun kendisine yazdırıldığı ifadelerinin yanında 33 Kur'an ayetinin ebced yoluyla Risale-i nurlara işaret ettiğini iddia etmiştir.[173] Bu iddialara karşı çıkan çalışmalar ve eleştiriler de yayınlanmıştır.[174][175] İslami halk hikayeleri ve mitoloji bağlamında[değiştir | kaynağı değiştir]Ashab-ı Kehf'in yaşadığına inanılan mağaralardan birisi (Selçuk). En eskisi Mahaprasthanika Parva'da bulunan hikâyenin [176] farklı şekilleri Roma, Yunan ve Yahudi efsanelerinde yer alır. Hristiyan versiyonu Suruçlu Yakup (Ö.Ms:521) tarafından yazıldı.[177] Kur'an'ın 18. suresi 309 yıl uyuyan insanların hikâyesine ayrılmıştır. Bir ifrit tarafından süslenen Makhan, Buhara, 1648; İfrit kelimesi Kur'an anlatımında Süleymanın hikâyelerinde kullanılır. Temel örüntüleri birbirine yakın olan hikâyeler toplumsal hareketlerle göç eder, olaylar zamana ve işlendiği bölgeye göre değişir, kahramanlar, karakterler ve anlatımlar yeni özellikler kazanır, yeni anlayışlara uymayan karakter özellikleri silinir. Olağan hikâyeler zamanla olağanüstü nitelikler kazanır. İnsanlar tarihte yaşayan kişilerin gerçek hikâyelerine ilgi duymamakta, kahramanlar gerçek kişiliğinden uzaklaştırılarak, insanüstü bir konuma getirilmektedir. Halkın belleği olayları kategoriler, şahısları arketipler hâlinde saklar, gerçek şahısları veya gerçek olayları saklamakta zorlanır. Bu nedenle herhangi bir olay ve tarihsel bir kişilik sözlü olarak aktarıldığı her dönemde arkaik zihniyetin oluşturduğu kahramana dönüştürülür.[178] Yazılı kaynaklar yanında bir kısmı sadece Arap söylence kültüründe yer alan[179] çok sayıda konu ve kahraman Kur'an diliyle kısaca işlenir, küçük atıflarda bulunulur. Yusuf ile Züleyha, İsa, Musa, İskender/Zülkarneyn hikâyeleri ise daha ayrıntılı uzun hikâyelerdir. Yaratılış ve tufan hikâyeleri, İbrahim kültü ve Kurban, İbrani peygamber hikâyeleri, İsrailoğullarının Mısırdan çıkışı gibi Yahudi inanç ve tarihiyle ilgili anlatımlar Kur'an'da geniş yer kaplar. Ayrıca fil hikâyesi, deve hikâyesi, zenginliğiyle efsane olan Karun, ölüme çare bulan Lokman, Yecüc mecüc'e karşı kıyamete kadar kalacak bir set inşa eden isimsiz kahraman, çift boynuzlu kişi ("Zülkarneyn" iki boynuzu olan anlamına gelmektedir), 300 yıl uyuyup uyanan 7 kişi, insanlara ek olarak ifritler, cinler ve doğaya hükmeden kral-peygamber Süleyman hikâyesi, Akdeniz'de gemiden atılan ve balık tarafından yutularak günler sonra Ninova'da Dicle kenarına fırlatılan ve bu mucizeye şahitlik eden 100 bin kişinin hidayete kavuştuğu ve kurtulduğu Yunus hikâyesi, Musa'nın denizi yarması vb. doğaüstü örüntülere değişik Kur'an bölümlerinde sıkça rastlanır. Ancak Müslümanlar, Kur’ân'ın "Allah" tarafından aslen bir ümmi olduğuna inandıkları Muhammed'e gönderildiğine inanır, O'nun diğer kaynaklardan alıntılar yapılarak yazılma olasılığını reddederler.[180] Halk efsanelerine göre Lokman ölümsüzlük iksirini bulan kişidir. Lokman suresinde ise O, oğluna olan öğütleri ile yer alır. Lokman’ın kimliği ile ilgili tefsir kitaplarında birbirlerinden farklı kimlik ve soy bilgilerine yer verilir. İslami düşünür Muhammed Esed'e göre Lokman tıpkı Hızır gibi kurgusal bir kişiliktir ve prototip bir derlemedir.[181] Lokman'ın oğluna verdiği öğütler ile Süryani edebiyatından, Ninova'da başvezir olan Ahikar'ın oğlu(yeğen)na olan öğütleri arasında paralellikler olduğu üzerinde durulmaktadır.[182] Paganizm dönemi tanrı ve tanrıçaları kendi aralarında evlenirler, çocuk yaparlar ancak bu tanrıçaların bakirelikleri devam ederdi. İsa'dan öncesine ait onlarca bakire tanrıca ve bunlardan doğan tanrıların hikâyeleri apokrif çocukluk incilleri ile Meryem üzerinden Hristiyanlığa aktarıldı.[183] Bakire Meryem'in hikâyesi Meryem Suresi'nde kendisine yer bulmuştur. Evrensel tufan efsanesi günümüz bilimsel ve jeolojik verilerine uymamakta,[184] dinsel mantık açısından da kendilerine peygamber gönderilmeyen diğer toplumların da aynı felaketle yok ediliyor oluşu gibi sorunlar ortaya çıkarmakta, yeni yorumlar Kur'an'ın tufan olayını yerel bir afet olarak ele aldığı yaklaşımı üzerinden yapılmaktadır. Tufanın gerçekleştiği bölge için de Mezopotamya bölgesine işaret edilmektedir.[185] Ancak bu yaklaşımlar yerel bir afet için büyük bir gemi inşası ve bu gemiye az sayıda inanan insan ve hayvanlardan çifter çifter bindirilmesi, sonrasında da Nuh'un insanlığın ikinci babası kabul edilmesi[186] gibi anlatımlarla uyuşmamaktadır. Mısır’dan çıkış İsrailoğulları'nın geleneksel bir hikâyesidir.[187][188] Firavun ile tartışan Musa Ondan köle olarak çalışan İsrail oğullarını bırakmasını, yoksa Yahova’nın Mısırlıları On bela ile cezalandıracağını söyler. Firavun 10. bela gelinceye kadar Mısırlıları bırakmaz. Sonuncu bela geldiğinde onların gitmesine izin verir, ancak daha sonra fikir değiştirerek ordularıyla peşlerine düşer. Kızıldeniz kenarında onlara yetişir. Musa sopası ile denize vurur ve açılan suyolundan Musa, Harun ve İsrail oğulları geçer. İsrail halkını takip eden Firavun ise orduları ile birlikte açılan denizin aniden kapanması sonucu boğulur. Yeni araştırmalar olayların "farklı zaman dilimlerinde meydana gelen doğal afetlerin toplumsal hafızada birleştirilerek yorumlanması" olarak açıklanabileceği yönündedir. Buna göre Çıkış durakları içerisinde yer alan Kızıldeniz Tanah'ta Sazlık suyu (:Reed sea, Yam suph) olarak kaydedilmiş, daha sonraki yazımlarda bu kelime Red sea (Kızıldeniz) olarak yazılmış ve kızıldeniz çıkış efsanesinin bir parçası olmuştur.[189][190][191] Buna göre Mısır duvar resimlerinde de görülen Firavun ve askerlerinin boğulması olayı ise tamamen farklı bir zaman diliminde meydana gelmişti; M.Ö.1650 Santorini yanardağı patlamasında, Akdeniz çanağında meydana gelen tsunami felaketinde Nil deltası sular altına kaldı.[192] Buna karşı Suph'un İbranice suphah ("fırtına") veya soph ("son") ile ilişkili olabileceği Yam Suph'un sazlık denizi (suyu) olmadığı ve Kızıldeniz geçişinin kendisine atıfta bulunduğu öne sürülmüştür.[193] Çıkış efsanesi de Kur'an'da kendisine genişçe yer bulmuş hikâyelerdendir.(Şuara:52-68, Bakara:50) Karun; Halk edebiyatında zenginliği ile dillere destan bir kişidir. Kur'an'da da Kasas, Mü’min ve Ankebût surelerinde bahsedilir. Karun Kur'ana göre İsrailoğulları'ndan ve zenginliği sebebiyle şımaran birisidir. Serveti "Biz ona, anahtarlarını (bile taşımanın) güçlü bir topluluğa ağır geleceği hazineler verdik." şeklinde tanımlanır. Serveti için "Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir," der. Mûsâ'nın mucizelerine inanmaz, onu yalancılıkla ve sihirbazlıkla suçlar.[196] Bunun sonucunda da Allah tarafından helak edilir.[197] Bu kişinin kimliği de merak konusudur. Tevrat'a (sayılar 16. bölüm) göre Korah, Dathan ve Abiram (Aviram) adında, beraberlerinde topluluk tarafından seçilen 250 kişi ile birlikte Musa ile tartışıp, Musa ve Harun'u ileri gitmekle suçlarlar. Bu kişiler yandaşları birlikte Rab (Yahudi kültüründe Yahova için kullanılan ikame sözcük, Kral, efendi) tarafından diri diri ölüler diyarına yollanırlar. Tanrının öfkesi dinmez ve bu sefer bu kişilerin ölümlerini sorgulayan halka öldürücü hastalık (veba salgını) gönderilir.[198] Ancak Tevratta Onların zenginliği ile ilgili bir ifade yer almaz. Karun ismiyle anılan Lidya kralı Krezüs'ün zenginliği mitolojilere konu olmuştur. Krezüs mitolojiye göre her tuttuğunun altın olması için ilâhlara yalvarır; bu dileği kabul edilince mutluluğa erişeceğini sanır. Ancak antik çağın en zengini olduğu halde mutluluğu bir türlü bulamayan kral acı içinde kıvranarak ölür.[199] Anadoludaki en eski Yahudi yerleşimlerinin Lidya topraklarında bulunması[200][201] sebebiyle hikâyenin Yahudiler vasıtasıyla zaman, mekan gibi niteliklerinin değiştirilerek Ortadoğu halkları arasında yayılması olasıdır.[202] Orta Doğu halkları arasında Karun kadar malı var gibi deyimlerle adı anılan Lidya kralı Kârûn, Louvre Müzesi. Kur'an'da ise O, zenginliği ile şımaran, Musa'nın kavminden bir adamdır. (Tefsircilere göre amcasının veya teyzesinin oğlu.[203]) (Kasas 76-82) Karun hikâyesinin, efsaneler ve halk edebiyatı gibi Kur'andaki Karun hikâyesinin kaynağı olması da göz ardı edilemeyecek bir olasılıktır. Krezus ile Kârûn arasında yaşadıkları yerlerin farklılığı yanında ve efsanevi zenginlikleri dışında hiçbir benzerlik olmaması Kur'an hikâyesinin kaynağı olarak bazı yorumcuları Tevrat anlatısında Musa ile tartışan Korah isimli kişiye yönlendirmektedir. Bu kişinin zenginliği veya geride bıraktığı arkeolojik miras hakkında herhangi bir kayıt bulunmuyor. Ayrıca Korah anlatısı çölde, çadırların kurulduğu bir mola esnasında bir topluluk ile, Karun hikâyesi ise bir kişi ve O'nun zenginlikleri (bahçe, malikane, hazineler) ile ilgilidir. Tevrat O topluluğun diri diri ölüler diyarına gönderildiklerinden ve geride kalanların da salgın hastalık (veba) ile cezalandırılmalarından bahsetmektedir. Birçok inançta Evren yeryüzü ve gökyüzü (7 kat gök) olarak iki bölümden oluşur. Buna göre iyi ruhlar ölümden sonra gökyüzüne, cennete yükselirken, kötü ruhlar yerin altına iner, cehennemde azap çekerler. Gök Tanrı inancından Hristiyanlığa, Zerdüştlükten Yahudiliğe, Mazdeizmden İslamiyete kadar birçok inanç göğü kutsal kabul etmiş ve Göğü Tanrı'ya mekân olarak seçmişler, ölüm sonrası ruhlarının gökyüzüne yükseldiğine ve orada sonsuz yaşama ulaştığına inanmışlardır. Kur'an'da İsra ve Necm surelerinde kullanılan İsra (gece yolculuğu) Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa, sidret'ül münteha, kab-ı kavseyn kadar yaklaşma gibi birkaç deyim ve cümlecik üzerinden değişik rivayetlerle desteklenerek senaryolaştırılan Miraç hikâyesi bu inanç ve hikâyelerin İslami yansımalarından biri olarak görülür. İslam kültüründeki miraçnameler ile özellikle Ardavirafname arasında birçok paralellikler göze çarpar.[205] Ardavirâf, ömrü boyunca günah işlemediği için din adamlarından oluşan bir kurul tarafından Ahura Mazda ile görüşmeye gönderilir. Meng isminde bir içecekten üç kadeh içtikten sonra uykuya dalar. Yedi gün boyunca Kutsal Surûş ve tanrı Azer'in eşliğinde Çinvat Köprüsü'nden geçer, cenneti ve sonra sırasıyla araf ve cehennemi gezer. Burada iyilerin cennetteki, günahı ve sevabı eşit olanların araftaki ve günahkârların cehennemdeki durumu hakkında bilgiler edinir ve döner.[205] Sanat eserlerinde kullanımı[değiştir | kaynağı değiştir]Geleneksel İslam kültürü şiir, resim, heykel tiyatro gibi sanat eserlerine karşı olumsuzdur. Kur'an'ın bazı sureleri şiirsel ya da tiyatral anlatım dilini kullanmasına karşın Kur'an'da şairler yerilir. (Şuara; 224) Buna karşılık hiçbir zaman içerisinde resimler yer almamış olan Kur’ân, hat san'atının gelişmesine sebep olmuştur.[1]
Metin ve düzenlemeler[değiştir | kaynağı değiştir]Kur’ân 114 sure'den oluşur. Sureler genellikle içerdiği konulardan birine verilen isimlerle anılırlar. Sureler kronolojik bir sırada düzenlenmemiştir.[206] Kur’ân'da 86’sı Mekke dönemi, 28'i ise Medine dönemi olmak üzere 114 sure bulunur. Her bir sure “ayet” adı verilen bölümlerden oluşur. Ayetlerin uzunluğu bir kelime ile bir sayfa arasında değişir. Kur’ân'ı oluşturan 30 eşit parçadan her birine cüz denir. Kur’ân'ın yazımında noktalama işaretleri bulunmadığı için bazı ayetlerin nereden başlayıp nerede bittiği gibi konular kesin değildir. Bazı âlimler, bir kısım uzun cümleleri iki-üç ayet saymışken, bazısı tek ayet kabul etmiştir. Yine Şafiî âlimleri besmeleyi başında zikredilen sure ile bir bütün olarak saydıkları hâlde, Hanefi âlimleri besmeleyi ayrı bir ayet olarak saymışlardır. Sure başlarındaki “Ya Sin, Ha mim” gibi "Hurûf-u Mûkattâ'at" için de benzer durum geçerlidir. Buna göre, Kur’ân, surelerin başındaki besmeleleri ayrı bir ayet saymama kaydı ile 6236 ayetten oluşur. Ayetlerin sayısını İbn-i Abbas 6616, Nafi 6217, Şeybe 6214, Mısır âlimleri 6226 olarak ifade etmişlerdir. Said Nursi, Zemahşeri gibi bazı din adamları ise rakamları yuvarlayıp 6666 sayısını vermişlerdir.[207] İçeriği ve yorumlanması[değiştir | kaynağı değiştir]Kur'an içeriğinin Arapça bilmeyenler için anlaşılmasında en büyük zorluklardan birisi Kur'an'ın katkısız ve yorumsuz tercümesinin yapılmaması, bunun yanında her dönem sayıları hesaplanamayacak kadar çok meal ve tefsirlerinin yapılması, bu meal ve tefsirlerin tamamen yapan kişilerin eğitim, bilgi, bölge, mezhep, meşrep gibi öznel durumları ile ilgili yansıtmalar ve çarpıtmalar[209][210][211][212] içermesi, okuyucunun gerçek içeriğe ulaşamaması ve ciltler dolusu tefsirlerin ayrıntılarında boğulması sorunudur. Kur'an tefsir ve meallerindeki çarpıtmalar Kur'an metninde yer alan, yazarına göre daha çok Allah'a izafe edilemeyecek eylem, isim ve sıfatlar konusunda yapılmaktadır.[213] Bazı araştırmacıların ulaştığı sonuçlar doğruysa Kur'an içeriğinde yer alan kelimelere rivayetlere dayanan geleneksel olarak yüklenen karşılıkların da yeniden anlamlandırılması gerekecektir. Bu kapsamda örneğin Tebbet suresindeki "Ebu Leheb ve eşi" rivayetlerde geçtiği gibi Muhammed'in O'na kötülük yapan amcası ve eşinin değil, ateşperest İran şahı "II. Hüsrev ve eşi Şirin'in sembolik anlatımıydı.[214] Kureyş ise Muhammedin mensubu olduğu kabilenin değil, Yine İranda Ahameniş İmparatorluğunu kurarak Yahudileri Babil sürgününden kurtaran ve Yahudiler arasında büyük bir saygınlıkla anılan (İbranice telaffuzu Quraish) Büyük Kiros'un adı idi.[215][216] Kur'an'da Tanrı[değiştir | kaynağı değiştir]Kur'an'ın ana teması monoteizmdir. Tanrı yaşayan, ebedi, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten olarak tasvir edilir. (bkz. örneğin, Kur'an 2:20, 2:29, 2:255). Tanrı'nın her şeye kadirliği, her şeyden önce yaratma gücünde ortaya çıkar. O, göklerin, yerin ve her şeyin yaratıcısıdır. (bkz. örneğin Kur'an 13:16, 2:253, 50:38, vb.). Reza Abbasi Müzesi'nde 12.yüzyıldan kalma bir Kur'an el yazması. Kur'an, Tanrının varlığını kanıtlamak için çeşitli ayetlerde kozmolojik argümanlar kullanır. Evren yaratılmıştır ve bir yaratıcıya ihtiyaç duyar ve var olan her şeyin varlığı için yeterli bir nedeni olmalıdır. Ayrıca, kainatın tasarımına sıklıkla bir tefekkür noktası olarak atıfta bulunulur: "Gökleri yedi tabaka halinde yaratan O'dur. Rahman'ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Bak bakalım, işleyiş yasalarında bir uygunsuzluk görebilecek misin?"[217][218] Tanrı hakkında teşbihi antropomorfik bir dil kullanılıp kullanılamayacağı Yahudi, Hristiyan ve İslam düşünce tarihinde oldukça yoğun tartışmaların konusu olmuştur. İbrahimi dinlerin Kutsal kitaplarında Tanrı’yı teşbih eden, antropomorfik örneklere rastlanabileceği gibi O'nu yaratıklara benzemekten tenzih eden ifadelere de rastlanmaktadır. Genel bir bakışla Kur’an ve Kitâb-ı Mukaddeste tenzihten çok teşbihin var olduğu söylenebilir.[219] Kur'an ve hadislerdeki teşbihi ifadelere sonraki dönem Kelamcılar tarafından mecazi anlamlar yüklenerek Allah'ın benzemezliğine vurgu yapılır ve teşbih veya cisimlendirme küfür veya şirke eşit tutulur. Kur'an'da Cebrail, Mikail gibi melek isimleri diğer İbrahimi dinlerde olduğu gibi El (ya da İl) ile bağlantılıdırlar. Kur'an'da da geçen ve İslam'da geleneksel olarak dualara başlarken kullanılan Allahumme, İbranice (olasılıkla) Elohim kelimesinin Arapça telaffuzundan ibaret bir kelimeydi. Elohim İbranicede "majesteleri!" ifadesinde olduğu gibi yüceltme amaçlı çoğul ("Tanrılar!" gibi) olarak kullanılmaktaydı.[221][222] Kur'an'da anılan peygamberler ve kutsal kitaplar sıklıkla YHVH'ye referans vermelerine rağmen[223][224][225][226] Kur'an'da Yahve / Yahova ismi kullanılmaz. Ancak Yahudilikte Yahve yerine kullanılan isimlerden olan Rab (efendi, ağa) kelimesi de Kur'an'da sıklıkla Allah için kullanılır.[227] Yahve yerine kullanılan kelimelerin 10 emir arasında bulunan "Tanrın Yahve'nin adını boş yere ağzına almayacaksın, Yoksa Yahve bunu cezasız bırakmayacak"[228] ifadesi ile bağlantılı olarak Yahudiler arasında yerleştiği düşünülüyor.[229] Kur'an'da Allah için en sık kullanılan isim/sıfatlardan bir diğeri de (Arap kökenli olmayan) Rahman'dır.[230][231] Bu sıfat teriminin (Rahmanan/Rahman) bilinen en eski kullanımı Akadca ve Aramice'de Hadad'a adanmış bir yazıtta bulunur.[232] Medain Salih veya Al-Hicr, Hicaz bölgesi, Kur'an'a özgü bir hikâyede bölge halkı, Salih'i dinlemez, kayadan çıkan deveyle de kıt olan sularını paylaşmak istemeyerek deveyi keserler ve yok edilirler. Dinler tarihi/ Peygamber kıssaları[değiştir | kaynağı değiştir]Kur'anda peygamber olarak ismi sayılan kişilerin belirgin bir özelliği onların çoğunlukla aile olarak peygamberlik yapmaları yanında kavim olarak İsrailoğullarına ait kişiler olmalarıdır. Bu durum İbrahim ailesi, Yakup ailesi ve İmran ailesi ve Davut-Süleyman gibi örneklerde görülebilir. Tarihsel ve coğrafi bağlam; Kur’ân'da başlıca Allah inancı, tevhid, yaratılış, dünyanın sonu, peygamberlik ve peygamberlerin yanı sıra eski milletlerin hayatlarına ait parçalar Kur'an'ın amaçları doğrultusunda dini ve ahlaki öğütlerle işlenir. Ancak Kur'an'da milat kavramı gibi bir anlayış olmadığı için insanlığın geçmişine ait herhangi bir olay için tarih verilmez. Kur'an'ın güneş takvimine tamamen yabancı olmasının yanında Kur'an, takvim olarak o güne kadar Araplarda kullanılmakta olan 12'li Ay takvimini (kamerî aylar) esas almış, bazı Arap bölgelerinde kullanılmakta olan ve her yıl mevsimlerin ve ayların çok az bir farkla sabit kalmalarını sağlayan "nesi" uygulamasını "küfürde ileri gitmek" şeklinde bir niteleme ile yasaklamıştır. (Tevbe suresi:36-37) Kur'an'da Nuh'un gemisinin Cudi'ye oturduğu gibi coğrafik anlam ifade eden cümleler de son derece nadirdir. Bununla birlikte hikâyelerin Ortadoğu bölgesinin halkları ile ilgili olduğu ifade edilebilir. Kur'an'da bir sureye adını veren Yusuf ve Kardeşleri Firavun'un Huzurunda, James Tissot, Mısırlı tarihçi Ahmed Osman'a göre Yuya'nın hikâyesi Tevrat ve Kur'an'a Yusuf olarak geçer.[233] Kur'an'da Dünya'nın jeolojik tarihi için kullanılan ifadeler gibi beşeri tarihi anlatan ifadeler de Tevrat anlatımlarına paralel ifadeler taşır. Tevrat (Genesis Bölüm 1 ve 2) ta Gök ve yerin yaratılışı 6 günde tamamlanır. 1. gün: ışık, gündüz ve gece 2. gün: kubbe, 3. gün: kuru toprak ve flora, 4. gün: gökcisimleri beliriyor, 5. gün: balıklar ve kuşlar, 6. gün: karada yaşayan hayvanlar ve insanlar. (Kutsal Kitap Kronolojisine göre M.Ö: 4026'da). Bölüm 2'ye göre Tanrı 7. günde dinleniyor. Kur'anda yaratılış için kullanılan ifade ise; “And olsun ki gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve Biz, bir yorgunluk duymadık” (Kaf: 38.) şeklindedir. Kitab-ı Mukaddeste yeryüzünün yaratılış hikâyesi ile eşzamanlı olarak anlatılan Adem, Havva, Habil, Kabil gibi birçok isimin antik kültürlerdeki mitolojik semboller ve hikâyelerin yeni bir uyarlaması olduğu üzerinde durulmaktadır.[234][235] Bu hikâyeler Sümer yaratılış hikayelerinden (Adapa) büyük ölçüde esinlenmiş hikâyelerdi.[236][237] Balıklıgöl, İbrahim ateşe atıldığı anda İbrahim'in tanrısı devreye girer ve ateş suya, odunlar balıklara dönüşür.[238] Bir Urfa efsanesine göre İbrahim putları parçalar ve Nemrut'la tartışır. Nemrut büyük bir mancınık yaptırır ve ateş yaktırır. İbrahimi bu mancınıkla ateşe atarlar, ancak İbrahimin tanrısı o anda verdiği bir emir ile ateşi suya, yanan odun parçalarını da balıklara çeviriverir.[239][240] Kur'an'da konu ile ilgili ifade: "Ey ateş! 'İbrahim için serinlik ve esenlik ol!' dedik." (el-Enbiyâ 66-70) Ancak kıssa bir halk uydurmasıdır.[241] Konuya bahis mancınıklar(sütun) Urfa kalesinde olup, sütunlardaki kitabe tercüme edildiğinde sütunların milattan sonra 240 yılında Edessa Kralı 9. Manu'ya anıt olarak yapıldığı tespit edilmiştir.[242] Balıklıgöl havuzları ise yarı balık yarı kadın olan tanrıça Atargatis için yapılmış pagan tapınaklardır.[243] Ana madde : Balıklıgöl Kur'an'da din ve inanç Orta Doğu merkezli dinler olan, büyük oranda Yahudi- Hristiyan teolojisi ve putatapanlar (müşrikler) üzerinden işlenir. Kur'an'da az miktarda adı geçen diğer dini guruplar sabiiler, mecusiler ve haniflerdir. Yusuf, Kârûn, Hâmân, Zülkarneyn, Ashab-ı kehf, Süleyman ve Yunus hikâyeleri gibi kıssalar Kur’ân'da hacimsel açıdan geniş yer kaplar. Kur'an anlatımının birebir olmasa da Kitab-ı mukaddes ile büyük oranda örtüştüğü hikâyelerin yanında, bu hikâyelerden farklı parçaların, farklı hikâyelerde kullanıldığı anlatımlar da araştırmacıların dikkatlerinden kaçmamıştır. Örneğin; Kur'an anlatımlarında Haman hikâyesinin Babil Kulesi, Ester ve Mısır'dan Çıkış gibi farklı Tevrat hikâyelerinin bir kombinasyonu olduğu ifade edilmektedir.[244] Iraklı alim ve tercüman N.J.Dawood Âl-i İmrân Suresinde İmran-Meryem ilişkisini Yahudi-Hristiyan teolojisinin karmaşık bir aktarımı (zaman ve kişilerin karıştırılmış olduğu) şeklinde değerlendirmiştir.[245] Kur'anda yüceltilen bir aile olarak İmran ailesi, kendisine 500'ün üzerinde atıf yapılan Musa ve Tevrat hakkında bilinenler ise şöyle özetlenebilir; Musa hakkındaki bilginin tek kaynağı olan ve Kendisine Tevrat'ın yazdırıldığına inanılan Musa için, Rabbânî Yahudilik Musa'nın MÖ 1391–1271 aralığında yaşadığını, tarihçi Hieronymus MÖ 1592, James Ussher [en] ise MÖ 1571 aralığında yaşadığını iddia etmektedir.[246][a] Modern bilim adamları ise Tevrat'ı genellikle Pers Ahameniş İmparatorluk (MÖ 450-350 ) döneminin bir ürünü olarak görüyorlar[247][248], ancak bazıları onun derlenmesini Helenistik Dönem'e (333-164 M.Ö.) yerleştiriyor.[249] Musa'nın yaşadığına inanılan yıllar ise bundan yaklaşık 1000 yıl eskiye gidiyor. Modern bilimsel fikir birliği, Musa'nın efsanevi bir figür olduğu yönündedir.[250] Musa ile Tevrat'taki Çıkış Kitabı ve Tesniye Kitabı bölümlerinde yaşanan olaylar hakkında Antik Mısır kaynaklarında hiçbir atıf yer almamakta olup, Mısır ve Sina Yarımadası'nda keşfedilmiş arkeolojik deliller, Musa'nın ana figür olduğu hikâyeleri desteklememektedir.[251] Musa ile ilgili ilk yazılı kaynak Babil Sürgünü sırasında üretildiği düşünülen metinlerdir.[252] İsa ve havariler, Brooklyn Müzesi, Kur'anda İsa, Tanrı ya da oğlu değildir.[253] Ancak bir bakirenin ölüleri bile diriltebilen mucize çocuğudur.[254] Kur'anda sadece O’nun için kullanılan müteşâbih ifadelerle; O Allah'ın sözü ve özü (ruhu)’dür. (Nisa:171) [255] Kur'anda adı Musa ile birlikte anılan diğer bir figür ise O'nun kardeşi Harundur. Fir'avuna birlikte giderler ve Mısır'dan çıkışta da birliktedirler. Musa dağa YHVH ile konuşmaya gittiğinde halk kendisinden bir ilah yapmasını ister. O'da halktan altınlarını getirmelerini. Altınlar toplandığında Onlara Altından bir buzağı heykeli yapar. Bu Mısırlıların tapınmakta oldukları tanrılardan birinin (Apis) heykelidir. YHVH çok kızar ve Musayı geri gönderir. Musa kardeşine kızar, Yahovanın elleriyle yazıp verdiği taş levhaları ve heykeli parçalar, heykeli toz haline getirerek tozunu suyun üzerine atar, halka O suyu içirir.[256] Kur'anda Tevrat'ın aksine Heykeli Harun değil, Samiri yapar ve bu konuda Harun suçlanmaz. Ailenin bir diğer üyesi ise Musa ve Harun ikilisinin ablaları ve Tevratta peygamber sayılan Miryam'dır. Kur'anda kendisinden ismiyle ve peygamberlik ünvanı ile bahsedilmez. Ancak bir yerde Meryemden bahsedilirken "Harun'un kızkardeşi" şeklinde bir ifade kullanılır.[257] Bu ifade İslam-Hristiyan diyaloglarında polemik konusu ifadelerden birisidir. Kur’anda İsa kendisine erkek dokunmamış bir bakirenin mucize çocuğudur. Ölüleri bile diriltebilir.[254][258] Hristiyan teolojisinden önemli bir fark olarak O tanrı veya tanrının çocuğu değil, Muhammed’i müjdeleyen bir peygamberidir. Ama yine de O’nun için özel bir dil kullanılır; O tanrının sözü ve özü (ruhu)’dür. (Nisa:171)[259] Bebekliğinden itibaren olağanüstü mucizeler ve harikalar gösteren[254][258] İsa'nın hikâyesine Al-i İmran ve Meryem surelerinde ayrıntılı olarak yer verilir. Bu hikâyelerin Apokrif bebeklik incilleri ile paralellikler taşıdığı biliniyor. Yunus kitabının kurgu olup olmadığına dair farklı görüşler bulunmaktadır. Yunus'tan tarihsel bir peygamber olarak Krallar kitabında bahsedilir.[260][261] Tevrat bilginlerinin çoğu hikâyenin ilk kez anlatıldığı Yunus kitabının içeriğini gerçek dışı parodi veya satirik bir anlatı olarak değerlendirir.[262][263][264][265][266][267] Eğer bu doğruysa Yunus hikâyesi O'nun satirik doğasını anlamayan bilgeler tarafından İbrani Kutsal Kitabı'na sokulmuş olmalıydı.[268][266][267] Mitoloji araştırmalarına göre Yunus hikâyesi Sümer mitolojisinde insan balık kombinasyonu olan yarı tanrı Oannnes'den ilham alan bir Tevrat hikâyesiydi.[269][270] Buna göre Oannes kültü iki farklı isimle, Jonah ve John olarak Tevrat hikâyelerine aktarılmıştı. Bahsedilen isimlerin Kur’andaki karşılığı Yunus ve Yahyadır. Kur’anda mukatta harfleri arasında geçen ve anlamı bilinmeyen Nun harfi ise Sabienlerde Yahya kültünün sembolüdüydü.[271] Yunus ve Balık, İslam minyatürü. Yunus kitabına göre Akdeniz'de gemiden atılıp balık tarafından yutulan ve günlerce orada kalan Yunus Dicle'nin kenarında, Ninova'da karaya fırlatılır. Hristiyanlıkta ders amaçlı (Midraş) kullanılan efsane Kur'an'da da kendine yer bulur. Birçok dini-felsefi öğretiyi etkilemiş olan Mısır bilgelik tanrısı Thoth Yunanlara Hermes, İslam'a ise İdris olarak girer.[272] İdrisle ilişkilendirilen diğer bir karakter ise Enoch (Hanok)tur.[273] Kur'an hikâyelerinin gerçekliği İslam dünyasında da tartışılır ve bu konuda teoriler üretilir.[274] Ezher Üniversitesi'nde gerçekleştirilen tez çalışmasında (1950) Muhammed Ahmed Halefullah bu kıssaları masal olarak nitelendirmekten çekinmemiştir.[275] Sosyal konular-etik değerler[değiştir | kaynağı değiştir]KKTC Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde yapılan bir çalışmada Kur'an'ın ortaya koyduğu vergilerinin İslam öncesi Güney, Kuzey ve Hicaz Araplarında hatta daha eski toplumlarda yer alan vergi düzenlemelerinin aynısı olduğu sonucuna varılmıştır.[276] Sütçü İmam Üniversitesi, Temel İslam Bilimleri bölümünde yapılan bir araştırmada Kur'an'a dayalı hukuk ve ibadetler "Bizim üzerinde durduğumuz, Kur'an'ın da işaret ettiği İslam öncesi Arap folklorundaki mitolojik unsur ve menkıbeleri Kur'an'ın yok saymadığıdır. Kur'an'da emredilen ibadetlerin bir kısmı zaten Arapların yaşamında kültürlerinde, örf ve adetlerinde, bir kısmı da Tevrat'ta bulunuyordu. Örneğin namaz, oruç, hac, zekat... gibi. Burada Kur'an'daki hukuk sistemi Arapların geleneksel hukuk sistemiyle Tevrat'ın bir karışımıdır dersek abartmış olmayız. Araplarda kısas, diyet, hırsızın elinin kesilmesi cezaları olduğu gibi örtünme de köklü bir gelenek hâlinde idi. Yahudilikte de kısas bulunduğu gibi faiz de yasaklanmıştı. Bazı durumlarda zina eden kadın ve erkek taşlanarak öldürülürdü." sözleriyle anlatılmaktadır.[277] Kraliçe Belkıs'ın Kral Süleyman'ı ziyareti. Edward Poynter, 1890. Tevrat anlatımında yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesinin yaşlılığında yoldan çıkartıp putlara taptırdığı Süleyman,[278][279] Kur'an'a insanlara, cinlere ve doğaya hükmeden bir peygamber kral olarak girer. Kurban kesme ve erkek sünneti: Günümüz Yahudi ve Müslüman topluluklarında kurban ve erkek çocukların sünnet edilmesi geleneklerine kaynaklık eden anlatılar İbrahim ile bağlantılıdır. Antik İsrail toplumunda Tanrı Molek'e kız ve erkek çocukların yakılarak kurban edildiği bilinmektedir.(Yeremya 32:30-35)[280](Bakınız: cehennem ve insan kurbanı) İbrahim'in rüyasında oğlunu kurban ettiğini görmesi bu uygulamanın Yahudilerde de var olduğunun işareti sayılmaktadır. Zamanla insan kurbanı terk edilmiş, vücudun tamamını kurban etmek yerine onu simgeleyen bir parça (sünnet derisi) kesilmeye başlanmıştır.[281][282] Sami Ezzib İbrahim ile ilgili kurban anlatısının Yahudi din adamlarının bir kurgusu olduğunu, bununla İbranilerin Tanrı'ya erkek çocuklarını kurban verme geleneğinin kaldırılarak yerine hayvan kurbanının getirilmesinin amaçlandığını, ancak erkek çocukların kurban verme anlayışından tamamen kurtulamadığını, bunun yerine onların erkeklik organlarını kaplayan derinin kesilmesinin gelenek haline getirildiğini ifade eder. Ve şöyle der: "90 yaşını aşan büyük babanız bir gün sizi dağa götürüp Tanrı'nın rüyasında emrettiğini söyleyerek kesmeye kalksa, sonra da vazgeçip bir koç kesse, bir başka gün kendisinin cinsel organını kesse ne düşünürdünüz? Kur'an'da İbrahim'in Oğlunu kurban sunma hikâyesi de kendine yer bulmuştur. (Saffat:100-109) Etik: Kur'an'a dayanan uygulamaların etik sonuçları da günümüz yaklaşımları açısından problemlidir. Örneğin tıbbi bir gerekçe olmadan küçüğün bedenine yapılan cerrahi müdahele (sünnet) bu kapsamda sorgulanmıştır.[283] Kısasta (kadına, kadın, köleye köle, hür için hür gibi) sosyal denklik şartı (Bakara 178), sosyal olarak alt sınıfta bulunanların üst sınıftan birini öldürmelerinde kısasın uygulanacağı, üst sınıftan birinin alt sınıftan birini öldürmesi durumunda kısas uygulanamayacağı, ancak diyet ödenebileceği anlamına gelmektedir. Savaş esirlerine yapılacak köleleştirme ve buna dayalı cinsel ve diğer maddi fiiller günümüzde savaş suçları kapsamında ele alınan eylemler arasında bulunuyor. "İnsan öldürmenin kötülüğü ile ilgili Kuran ifadeleri (Maide 32), Mişna (Sanhedrin, 4: 5) ifadeleri ile birebir aynıdır; Kim yeryüzünde birini öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur ve kim birini kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur." Eskatoloji[değiştir | kaynağı değiştir]Kur'an'da Kıyamet sahnesi aynı zamanda Kur'an'ın evren modelinin de bir yansımasıdır. Kıyamet vakti geldiğinde yıldızlar yeryüzüne dökülür, hamileler düşük yapar ve insanlar korkuyla sağa sola kaçışmaya devam eder. Sonra bir meydan kurulur. (Kalem 42) Amel defterleri dağıtılır. Dünya hayatı ile ilgili tartılar yapılarak iyiler ve kötüler ayrılır. İyiler Sırat üzerinden geçerek cennete gidecekler, kötüler ise aşağıdaki cehenneme döküleceklerdir. Pierre Mortier, tarafından M. Pierre Daniel Huet tarafından Kutsal tarihin anlaşılması için yapılan açıklamalara dayanılarak yapılan göksel cennetin haritası, 1700 Kur'an'da sıklıkla tekrarlanan bir ifade ile (Tevbe 72; Ra'd 23; Kehf 31; Meryem 61; Fâtır 32; Sâd 50; Mü'min 8; Saf 12). inananlara ADN cenneti vadedilir. ADN (Tevratta Aden Bahçesi) kelimesinin Babil dilinde Edinnu'dan türediği düşünülüyor.[284] Eden'in Tevrattaki anlatımı bu yerin büyük olasılıkla Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşerek tekrar kollara ayrıldığı ve Fars Körfezine döküldüğü bölgeyi işaret etmektedir.[285] Kur'an'da cennet için kullanılan bir diğer kelime ise Firdevs ise farādīs'ten geri-türetilmiş yapay bir tekil addır. Eski Farsça paridēz "avlu, etrafı çevrili bahçe", Eski Yunanca parádeisos Pers krallarının bahçeleri, Kutsal Kitap'ta ise cennet bahçesi anlamlarına geliyor.[286] Muhammed'in Ahiret gezisi; Antik İsrail’de yaratılan dehşet ve korku unsurları (Ge–Ben Hinnom da, Molek'e yakılarak Kurban sunulan çocuklar (Yeremya 32:35). Molek, Kur’anın Cehennem’inde Malik'e dönüşür [287] (Minyatür, 15. yüzyıl) Cehennem: Eski Ahit'te Kudüs'te Hinnom'un Oğlunun vadisi (Gehinnom veya Gei-ben-Hinnom) çocuk kurbanlarının yakılarak Molek'e sunulduğu lanetli bir vadiydi. (Yeremya 32-35) İncillerde İsa oradan "kurtçukların ölmediği ve ateşin sönmediği yer" olarak bahsetti. (Markos 9:48) 2. yüzyılda yazılan Ezra'nın apokrif kitabında Gehinnom aşkın (transendental, manevi) cezalandırma yeri olarak ortaya çıktı. 500'lerde yazılan Babil Talmudunda bu değişim tamamlandı.[288] Ebedi ceza yeri olarak Cehennem aforizması Kur'an'da da sıklıkla kullanılır. (43:77) Kur'an anlatılarının 1/3'ünü eskatoloji ile anlatılardır.[289] Ancak Kur'an'da yer alan bilgilerin büyük ve ayrıntılı bilgiler olduğu söylenemez. Örneğin Kevser'in Kur'an'da sadece adı geçer. Araf ve Sırat'tan ise hiç bahsedilmez. Yine de bir İslam vaizi "sırat" sözcüğünü kullanıyorsa, cehennem üzerinde inananların geçmesi için kurulmuş olan bir köprüyü anlatıyordur. Bu kavramların bir kısmı İslam dışı kaynaklardan gelen bilgilerle Muhammed'den yüzyıllar sonra içeriği doldurulan kavramlardır. Muhammed'in Miraç hikâyesinde cennet ve cehennemi ziyaret serüveni, Kevser ve sırat'ın zerdüştilikten aktarılan bilgiler olduğuna dair görüşler bulunmaktadır.[205] Kur'an'daki anlatıların çoğu, ayrıntılardan ziyade olayların ahlaki veya manevi önemine odaklanma eğilimindedir.[290] Bilimlerle ilgisi[değiştir | kaynağı değiştir]Kur'an'ın incelenmesinde bir diğer araştırma sahası, Kur'an anlatımlarında geçen tarihsel kişilikler, savaşlar, toplumlar, bunların yaşadığı yerlerin isimleri ve yaşamları ve onlardan geride kalanlar ile ilgili olarak geleneksel islam kaynaklarının dışında Bizans, İran, Mısır ve İbrani dönem tarihçilerinin, diğer dini ve din dışı kaynakların araştırılması, elde edilen bilgilerin arkeolojik veriler ışığında yorumlanması, böylece tarihsel olaylar ile bunlara eklemlenen ve zaman içerisinde efsaneleşen anlatımların birbirinden ayrılması çalışmalarıdır. Bu şekilde erken islam tarihine ait, günümüzde de birçok toplumsal şekillenmelerin kaynağı olmaya devam eden anlatıların gerçek yüzü ortaya konabilecek, bunların çözümlenmesiyle geçmişten beslenen birçok çatışmanın, toplumsal bölünme ve düşmanlıkların önüne geçilebilecektir. Kur'an'ın akıl ve bilime dayalı anlaşılması ve yorumlanması gerektiğine dair yaklaşımlar İslam tarihinde zaman zaman ileri sürülmüş ve dışsal görünüm olarak akıl ve bilimle çelişen ayetler tevil edilme yoluna gidilmiştir. Bu yaklaşıma karşı çıkan tefsirciler de bilimin değişken karakterini ileri sürmüşler, ayetlerin dil açıdan bahsedilen anlamları içermesinin mümkün olmadığını ifade etmişlerdir.[291] Kur'an'ın Evren modeli (Kozmoloji)[değiştir | kaynağı değiştir]İnsanın basit gözlem yeteneği ile oluşturduğu ve varlığına inandığı ilk evren modellerinde Evren yer ve gök olmak üzere iki parçadan oluşurdu. O günün büyüklük algısına göre sonsuz denebilecek kadar geniş ve düz bir Dünya ve O'nun üzerinde, katmanları olan, dünya ile eşit genişlikte bir gökyüzü. Ancak bu gökyüzünün her katında değişik mitolojik veya yarı mitolojik özellikler yüklenen göksel varlıkların yaşadığı değişik katmanları olmalıydı. 7 gök kavramına çıplak gözle görülen 5 adet gezegene Güneş ve Ay'ın eklenmesi ile ulaşılır.[292] İnanca göre bunların her birisi ayrı bir felekte ya da gök katında yüzmekteydi. Ancak birçok inanç sisteminin de temelini oluşturan denge inancı gereği yer ve gök arasında da bir denge olmalı ve Yerin de bir o kadar katmanları olmalıydı. (Yedi yer kavramı-Talak; 12) Batlamyus'un güneş sistemine dair anlayışını gösteren tarihi bir çizim. Kur'an ayetlerinin lafzi ve zahiri anlamlarına göre Dünya Allah tarafından dümdüz yaratılmış[293] ve Evren'in de Dünya merkezli (yer üstü evren modeli) olarak tanımlandığı düşünülmektedir.[294] Kur'an ayetlerinde yeryüzü insanlar için dümdüz bir döşek hâline getirilmiş (Naziat Suresi 30), gökler (evren, sema) Dünya üzerinde 7 kat olarak düzenlenmiş, yıldızlar gök lambaları olarak Dünya üzerine (Mülk Suresi: 5) yerleştirilmişlerdir.[295][296] Kur'an anlatımında Allah Gökte Arş üzerinde oturarak Yaratılış Kitabında da ifade edildiği gibi 6 günde yarattığı Yer ve Gök'ten ibaret olan evreni idare eder. Bu evren içerisinde melekler, ifritler, cinler, şeytanlar gibi mitolojik yaratıklar bulunur. Yıldızlar (s:Mülk Suresi: 5) zaman zaman haber çalmak için göğe yükselen şeytanları kovmak için fırlatılan taşlar olarak kullanılır. Dünya'nın şekli, evrenin büyüklüğü ve sonu"...Ve yeryüzünü de yayıp döşedi." (Naziat Suresi, 30) Ayette geçen "deha" kelimesi geleneksel anlayışa göre yayıp döşemek, dümdüz yapmak anlamlarını ifade eder.[297] Bu ve benzeri ayetlerin tercümeleri kelimenin kökeni ile ilgili tartışmalar açılarak bazı meal yazarları tarafından "yuvarlattı" ifadesi ile verilmektedir.[298] Kur'an'da yeryüzünün düz değil, yuvarlak olarak tanımlandığı iddiaları, İslam dünyasında tercüme faaliyetlerinin ve bilimsel düşüncenin gelişme süreciyle paralel bir gelişim izlemiştir.[293] Kur'an'da kıyamet sahnesi anlatılırken gök cisimlerinin hangi büyüklüklerde ele alındığının düşünülmesine yarayacak bazı ifadeler bulunur: Mülk ve Cin surelerinde gökyüzüne çıkan şeytanlara atılan (korunmuş gök kavramı) yıldızlar, kıyamet vakti geldiğinde yeryüzüne dökülürler, ancak yeryüzünde hayat devam etmektedir. (Tekvir Suresi 1-7)(Ayrıca bakın:Düz Dünya) Edebi eser olarak özellikleri[değiştir | kaynağı değiştir]Kur'an'da kullanılan dilin başlangıçta saf Arapça olmadığı ve Kur'an'ın yazım dönemi itibarıyla sadece Petra bölgesinde kullanılan bir Arap dil yapısının Kur'an'da kullanıldığı görülmektedir.[299] Kur'an dili ve Muhammed'in orijini açısından İbni Abbas Kureyş'in bir Nebati bir kabile olduğu ifadesi de kayda değerdir.[300] Anlatım yer yer şiir, yer yer düz anlatım özellikleri göstermektedir. Kur’ân anlatımı başı, sonu ortası olan düz bir anlatım değil, konu ve hikâyelerin parça parça bölündüğü, yer yer tekrarlandığı, başa dönüldüğü veya ortadan alındığı ağ şeklinde bir örgüye sahiptir.[301] Müslümanlar Kur’ân'ın içerik ve anlatımının eşsiz ve taklit edilemez edebi bir mucize olduğuna inanmakla birlikte Kurʼân'da içerik dışında üslup, anlatım tarzı ve gramer hatalarına işaret eden araştırmalar da bulunmaktadır.[302][303] İbrani ansiklopedisinde Kur’ân'ın, Allah hakkında söylenen bir cümlenin hemen ardından Allah'ın konuşmacı olduğu başka bir cümlenin gelmesi (Sure Nahl; 81, Neml; 61, Lokman; 9 ve Münafikun; 10 gibi örnekler), kafiye ihtiyaçlarından kaynaklanan kelimeler kullanılması (Hakka; 31, Müddessir; 3), aynı nedenle nadir kelimelerin ve yeni formların kullanımı (Meryem; 8, 9, 11, 16. ayetler) gibi dil özelliklerine dikkat çekilmiştir.[304] Hitabet tarzı[değiştir | kaynağı değiştir]Marib barajının kalıntıları Yemen, yıllık olarak kısa süren muson yağmurlarıyla beslenen bir bölgeydi ve bu yağmurlardan faydalanmak üzere o günlerin teknolojisiyle birçok baraj inşa edildi. Bu barajlar ilkel mühendislik ürünleri olup muhtemelen eskime, bakımsızlık veya savaşların yol açtığı hasarlar nedeniyle hasar görmüş ve bunlardan birisi olan Marib (Arim) barajı yıkılmış ve bu çöküş bazı efsanelerin üretilmesine neden olmuştur. Kuran'da bu konuda tercih edilen ifade şekli şöyledir: "Sebe'nin memleketlerinde bir ayet vardı: Sağda ve solda iki bahçe. Güzel bir yer ve bağışlayan bir Rab, O'na şükredin! Ama yüz çevirdiler, biz de üzerlerine Arim selini gönderdik.(Sebe:15-16) Kur’ân'da muallakat şairlerinden İmruʾu’l-Kays'ın şiirinde de kullanılan[305][306] "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı" ifadesi ve bağlantılı rivayetler Muhammed'in bir işaretiyle ayın gökyüzünde ikiye ayrılıp tekrar birleşerek en büyük mucizelerinden birisini gösterdiği inancının müslümanlar arasında yerleşmesine yol açmıştır.[307] Kur’ân'ın edebi üstünlüğüne de örnek gösterilen şiirsel ifadeler aynı zamanda bu ifadelerin kaynağı açısından da tartışmalara yol açmıştır.[305]
Kur'an'ı anlama çabaları[değiştir | kaynağı değiştir]Kur'an'da derin bilgi birikimi ve zorlu çabalarla bile anlaşılması zor olan ifadeler bulunabilmekte, bu ifadeler tefsir kitaplarında uzun rivayet ve yorumlara konu olmaktadır. Bunlardan birisi de “O hem iki doğunun, hem iki batının Rabbidir.” (Rahman, 55/17) ayetindeki iki doğu ve iki batı ifadesidir. Günümüzde Kur'anı anlamak için sıklıkla mealler'e başvurulur. Ancak meal, yazarın kastettiği düşünülen anlam üzerinden yapılan bir çeviri işlemidir ve anlam çeviri yapanın bilgi birikimi veya tercihleri ile de ilgilidir. Mealen sözü dini kullanımda "yani demek istiyor ki..." gibi bir anlama gelir ve asli metne mutlak sadakati dışlayan bir çalışmadır. Dini literatürde, hadis ve Kur'an tercümelerinde sıklıkla başvurulan bir yöntemdir. Dini literatür zaman içinde gelişir, değişir ve kullanılan kelimeler yeni anlamlar kazanarak toplumsal belleğe yerleşir.[310] Bunun değişik örneklerinden birisi de "İyiliği emretmek ve kötülükten menetmek" olarak çevirilen doktrinel ifadedir. Aslında bu ayetler etimolojik ve literal çevrim yapıldığında yaygın çevirinin aksine "iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma" anlamlarına gelmez. Maruf bilinen, aşina olunan anlamındadır [311] ve olası kullanım amacı aynı kökten gelen örf'ü ifade etmek, münker ise tekil anlamındaki nekr, nekre (beklenmedik, belirsiz, tuhaf [312]) kelimelerinden türetilmiş ve olasılıkla günümüzde bid'at (gelenekte olmayan, yeni icatlar, dini ifade olarak sünnette yer almayan dini uygulamalar) olarak ifade edilenin aynısıdır. Kur'anı anlama veya anlam geliştirme (fıkıh-istinbat) çerçevesinde oluşturulan din bilimleri
Kûfi tarzında yedinci yüzyıla ait bir Kur’ân
Tecvid: Harflerin çıkış yeri, sıfatı, uzun veya kısalığı, genişlik veya darlığı, birleştirme ve ayırma, kalın ve ince vurguları gibi Arapçanın Arap veya Kureyş aksanıyla okunması konuları ile ilgilidir. En eski Kur’anlar[değiştir | kaynağı değiştir]Radyokarbon çalışmaları sonucunda %95 doğruluk payı ile 578-669 yılları arasına tarihlenen bilinen en eski Kur'an metinlerinden biri Yemen'de bulunmuş San'a el yazmalarıdır.[313][314] El yazmaları, daha eski ve kısmen silinmiş bir alt katman ile bu katman üzerine daha sonra yazılmış yeni bir katman olmak üzere iki katman ihtiva etmektedir. Eski, aşağı katman silinmiş olmasına rağmen yazıldığı mürekkebin içerdiği metaller yazıyı görünür hâle getirmektedir. Eski metnin üzerine yazılmış yeni katman standart Kur'an'dan çok da farklı olmamakla birlikte, eski katman Osman mus'hafı standart Kur'an'dan ek veya eksik kelimeler, Tâhâ Suresi'ndeki 31. ve 32. ayetlerin sırasının farklı olması ve Tevbe Suresi'nin 85. ayetinin bulunmaması gibi yönlerden farklılıklara sahiptir.[315][316] Diğer bir Kur'an mus'hafı (MS 9. yüzyıl) Özbekistan'ın Taşkent şehrindeki bir müzede sergilenen Osman Mus'hafıdır. Komünizm döneminde Semerkant'tan zorla alınarak Sankt-Peterburg'da sergilenmiş, sergilenmesi için Başkortostan'a gönderilmiş, 1924 yılında geri verilmiştir. Bazı sayfaları 2000 ve 2003 yılında Christie's Londra ve Sam Fogg koleksiyonunda satılmıştır.[317][318] Çoğaltılıp çeşitli İslam şehirlerine gönderilen orijinal Osman Mushaflarından biri de Topkapı Müzesi'nde sergilenmektedir. Bunun yanında, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan en eski mus'haflar şunlardır:
Kur'an'ın eleştirisi[değiştir | kaynağı değiştir]Kur'an, birçok yazar tarafından dindar bir kurgu olarak tanımlanmıştır.[320][321][322] Kur'an'a eleştiriler, metodolojik olarak değişik başlıklar altında yapılmıştır. Bunlar bilimsel-tarihsel hatalar, iç tutarlık, kaynakları, dil (gramer, üslup) hataları vb. başlıklardan oluşur. Kur'an'ı İngilizce, Fransızca ve İtalyancaya tercüme eden Sami Ezzib, Kur'an'daki dil bilgisi hatalarını tespit ederek bulgularını 500 sayfalık Al-Akhta' al-lughawiyyah fi al-Qur'an al-karim: Linguistic Errors in the Holy Koran adlı eserinde yayımladı.[323][324] Muazzez İlmiye Çığ bir kısmı Kur'an'da da aynen veya değiştirilerek anlatılan kutsal kitap hikâyelerini eski mitolojilerle karşılaştırdığı çalışmalarında bu konuda büyük paralellikler olduğu sonucuna ulaşır. İlmiye Çığ eserinde, Kur'an'da peygamber sayılan Lut'un Tevrat'ta iki kızı ile yatma hikâyesini Kenan baştanrısı El'in kızları olan iki tanrıça yaratıp onlarla yattığı hikâyesinin Tevrat versiyonu olarak değerlendiren görüşlere yer vermektedir.[325]
12. yüzyıldan kalma bir Endülüs Kur’ân'ı. Bunun yanında, Kur’ân'nın yorumu neticesinde ortaya çıkmış hukuk sistemi şeriatın günümüzdeki değerlere olan uyumluluğu ve Kur’ân'ın sadece ilahi bir vahiy olduğu inancı eleştirilmektedir. Kur'an, eleştirenler tarafından Muhammed'in koyduğu esasların toplu hâlde yer aldığı bir kitap olarak görülmektedir.[326] Kur'ân'da geçen; evren ve dünyanın yaratılması, insan hayatının kökenleri, biyoloji, doğa bilimleri ve benzeri konular ile ilgili açıklama ve beyanlar bilim insanları tarafından kendi içinde çelişkili olma, bilimsel olmama ve gelişen bilimsel teorilere tezatlık oluşturma gibi nedenlerden ötürü eleştirilmektedir.[327][328][329] Bunun dışında Eski Arapça ve Arap kültürü üzerine uzman pek çok akademisyen Kur'ân'a karşı, açık ve anlaşılır bir kitap olduğunu iddia etmesine rağmen bu özellikleri barındırmaması ve kendini sürekli tekrar eden, anlamsız ve anlaşılmaz kısımlara sahip olması savına dayanaraktan eleştiriler yapmaktadır.[335] Ayrıca bakınız[değiştir | kaynağı değiştir]
Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]
Notlar[değiştir | kaynağı değiştir]
Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]
Kuran kaç yıl sonra kitap haline getirildi?Böylece, Muhammed'in ölümünden sonra 20 yıl içinde Kur'an'ın derlenip yazıya geçirilmesi ve çoğaltılması yapılmıştır.
Döneminde Kur'an ı Kerim'i kitap haline getirmiştir kimdir?Ebubekir'in en önemli görevlerinden biriside Kur'an-ı Kerim'i korumaktı. Bunun için dağınık bir halde olan Kur'an-ı Kerim, Hz. Ebubekir tarafından kitap haline getirilmiştir.
Kur'an ı Kerim'in kitap haline getirilmesi ve çoğaltılması kimlerin döneminde olmuştur?Ama İslam tarihi okunduğunda Kur'an'ın Hz, Ebu Bekir zamanında Hz. Ömer'in ısrarı üzerine toplandığı ve daha sonra Hz. Osman zamanında da çoğaltılıp diğer nüshaların yakıldığını öğreniyoruz.
Kuranı kerimin kitap haline getirilmesi sebebi nedir?Ömer, Allah'ın emirlerinin gelecek nesillere birebir olarak ulaştırılması için Kur'an-ı Kerim'in kitap haline getirilmesini teklif etmiş, Ebubekir'in emriyle Mushaf eksiksiz olarak bir araya getirilmişti.
|